Yumuşak Gücün Mimarı Joseph Nye’nin Ardından

Joseph Nye’nin ölümü, küresel siyasetin irdelenmesi ve açıklanması hususunda gösterilen çabanın önde gelen isimlerinden birinin kaybı olarak geçti kay


Joseph Nye’nin ölümü, küresel siyasetin irdelenmesi ve açıklanması hususunda gösterilen çabanın önde gelen isimlerinden birinin kaybı olarak geçti kayıtlara.

 “Yumuşak güç” kavramını, bir kavramsal mühendislik becerisiyle uluslararası ilişkiler literatürüne kazandıran Nye, aynı zamanda bu kavramın en dingin savunucusuydu.

Nye, uluslararası ilişkiler teorisine en önemli katkılarını neoliberal kurumsalcılık, karşılıklı bağımlılık kuramları ve güç kavramına getirdiği yeni açılımlarla yapmıştı.

Keohane ile birlikte yazdıkları Power and Interdependence (Güç ve Karşılıklı Bağımlılık) isimli eser realistlerin vurguladığı güç politikalarının sınırlarını gösteren vurgulayıcı bir çalışma olarak bilindi.

“Karmaşık karşılıklı bağımlılık” kavramı realizmin dikte ettiği literatürün güç mücadelesi tablosuna alternatif bir açıklama getirmişti.

Tabi en önemli ve ünlü kuramsal katkısı “yumuşak güç” (soft power) olarak geçti tarihe. Nye, 1990 yılında Foreign Policy dergisindeki bir makalesinde ilk kez ortaya attığı bu kavramı, aynı yıl yayımlanan Bound to Lead: The Changing Nature of American Power (Liderliğin Yazgısı: Amerikan Gücünün Değişen Doğası) kitabında biraz daha detaylandırdı.

Ona göre bir ülke, askeri güç (sert güç) veya ekonomik yaptırımlar kadar, kültürü, değerleri, politikalarının meşruiyeti ve örnek olma kapasitesiyle de diğerlerinin tutum ve davranışlarını etkileyebilir.

Nye, geleneksel realistlerin “güç=askeri/ekonomik cebir” anlayışını genişleterek, “kimin ordusunun kazandığı değil, kimin anlatısının kazandığı” sorusunun da önemli olduğunu vurgulamıştır.

Berlin Duvarı’nın yıkılışını bile bu olguya örnek göstererek “Duvar, bir topçu ateşiyle değil; zihinleri değişmiş insanların balyozlarıyla yıkıldı.” demiştir.

Tabi Nye’ın “yumuşak güç” tarifini, sıradan bir propaganda manevrası ya da ideolojik maskelenme olarak görenler hiç eksik olmadı. Aslında Nye, realizmin sertleşmiş yüzüne karşı liberal aklın ikna edici, nazik ama ısrarcı çehresini temsil ediyordu bir bakıma.

Aslında yumuşak güç kavramı, Nye’nin de belirttiği gibi, ABD’nin düşüşte olduğunu savunanlara karşı ABD’nin kalıcı üstünlüğünün kaynağını açıklayan önemli bir araç olmuştur.

2004 yılında yayımladığı Soft Power: The Means to Success in World Politics (Yumuşak Güç: Dünya Siyasetinde Başarının Yolları) adlı kitabıyla kavramı daha da popülerleştiren Nye, bu eserinde ABD dış politikasının askeri gücün yanında neden ahlaki liderliğe ve kültürel çekiciliğe de önem vermesi gerektiğini örneklerle savunmaya devam etmiştir.

Nye’nin bu teorik çerçevesi, ülkelerin gücünü sadece tank ve uçak sayısıyla ölçen dar perspektifin ötesine geçerek; kültür, ideoloji ve kurumlar gibi maddi olmayan unsurların da uluslararası düzende belirleyici olabileceğini ortaya koymuştur.

Sonraları akıllı güç kavramını da kullanan Nye’ın bu söylemi 21. yüzyılın başlarında Amerikan diplomatik söyleminin bir parçası haline gelmiştir.

Nye’ın dikkat çeken eserleri arasında The Paradox of American Power (Amerikan Gücünün Paradoksu, 2002) ki bu kitapta ABD’nin tek süper güç olsa da tek başına hareket edemeyeceğini vurgulamıştır ve The Future of Power (Gücün Geleceği, 2011) da sayılabilir.

Nye, ABD yönetimleri içinde çeşitli kamu görevlerinde de bulundu. Nitekim Nye, 1995 yılında Pentagon için hazırladığı ve sonradan “Nye Raporu” olarak anılan raporunda, ABD’nin Asya’daki varlığını ve Japonya ile ittifakını güçlendirmesinin Çin’in yükselişine karşı dengeleyici olacağını öne sürmüştür.

Ki bu rapor ilerleyen yıllarda “Asya’ya dönüş” (pivot to Asia) stratejisinin erken bir habercisi olarak da değerlendirilecektir.

Trump’ın “Önce Amerika” sloganını “Amerika yalnız” anlayışına dönüşüyor” diye eleştiren Nye, müttefikleriyle ilişkileri bozmanın ABD’nin uzun vadeli çıkarlarına zarar vereceğini savunmuştur.

2020’lerde Trump yönetiminin müttefiklere mesafeli ve uluslararası anlaşmalardan çekilen tavrını, ABD’nin yumuşak gücünü “heba etmek” olarak nitelendirmiştir.

Nisan 2025’te, yani vefatından yalnızca birkaç hafta önce Harvard Kennedy School’da katıldığı bir programda, Trump gibi popülist liderlerin kurallara dayalı uluslararası düzeni zayıflattığını belirterek “Bunlar Amerika’yı öncelemeyi bırakın, Amerika’yı yapayalnız bırakıyor” diye uyarmıştır.

Yumuşak güç kavramı yoğun bir eleştiri yağmuruna da maruz kaldı. Örneğin John Mearsheimer, 1994 tarihli “The False Promise of International Institutions” (Uluslararası Kurumların Sahte Vaatleri) makalesinde, liberallerin kurumlara atfettiği değerin abartılı olduğunu, büyük güçlerin çıkarları çatıştığında BM veya diğer kurumların savaşları engelleyemeyeceğini öne sürmüştür.

Yumuşak gücün hangi somut araçlarla ne ölçüde başarı sağladığı, nedensellik ilişkisinin nasıl kurulduğu gibi sorular hassaten çeşitli uzmanlar tarafından vurgulanmıştır.

Nye’nin yumuşak güç vurgusu bazıları tarafından, “Amerikan hegemonyasını daha kabul edilebilir kılma çabası” şeklinde yorumlanmıştır. Ben de bu yoruma yakın duranlardanım.

Son tahlilde Nye de ABD’nin çıkarlarını maksimize etmeye çalışan bir stratejisttir. Sadece bunu kaba kuvvetle değil kültürel hegemonya ile yapmayı önerir. Dolayısıyla Amerika’nın dünya çapındaki baskın konumunu devam ettirme projesine tabiatıyla hizmet etmektedir.

Nye’nin “akıllı güç” formülasyonu ise daha pragmatik bir çabanın ürünüdür. Sert ve yumuşak gücü birbirine düşman değil, birbirini tamamlayan iki ayrı çerçeve olarak gören bu yaklaşım, aslında bir tür “realizmle pazarlık” gibi okunabilir.

Nye, dünyayı bir üç boyutlu satranç tahtası olarak tarif ederken, bu oyun düzlemlerinin birbiriyle örtüşmediğini ama birbirine bağlandığını da vurguluyordu.

Bir devlet, askeri düzlemde kazanabilir ama kültürel ve normatif düzlemde kaybedebilir.

Dolayısı ile anlatıya hâkim olmak, en az tanklara hâkim olmak kadar önemlidir. Nye’nin ardında bıraktığı en büyük miras belki de bu çok katmanlı düşünüş biçimi olabilir.

Bunu naiflik diye etiketleyenler de olmuştur ancak ben öyle düşünmüyorum. Tam aksine bu yaklaşım liberal geleneğin soğukkanlı sabrıyla beslenen bir stratejik düşünce biçimidir.

Nye, devletlerin yalnızca çıkar maksimizasyonu peşinde olmadığını, zaman zaman kültürel hegemonyayı inşa etme adına anlam arayışına da yöneldiğini varsayan bir entelektüeldi.

Sonuç olarak zihinleri fethetmek ve onlara egemen olmak toprakların fethinden her zaman daha önemli olmuştur. Nye da bu yaklaşımı teorize eden ve savunan bir münevver olarak hatırlanacaktır.


YORUMLAR

TÜM YAZILARI YÜKLE. YAZI BULUNAMADI. HEPSİNİ GÖSTER. DEVAMINI OKU: YANITLA İPTAL SİL By ANA SAYFA SAYFALAR YAZILAR TAMAMINI GÖSTER ÖNERİLER Etiketler ARŞİV ARAMA TÜM YAZILAR ARAMAYA UYGUN BİR YAZI BULUNAMADI ANA SAYFAYA DÖN PAZAR PAZARTESİ SALI ÇARŞAMBA PERŞEMBE CUMA CUMARTESİ PZR PZT SAL ÇAR PER CUM CMT OCAK ŞUBAT MART NİSAN MAYIS HAZİRAN TEMMUZ AĞUSTOS EYLÜL EKİM KASIM ARALIK OCK ŞBT MRT NSN MAYIS HAZ TEM AĞT EYL EKM KSM ARL ŞİMDİ 1 DAKİKA ÖNCE $$1$$ DAKİKA ÖNCE 1 SAAT ÖNCE $$1$$ SAAT ÖNCE DÜN $$1$$ GÜN ÖNCE $$1$$ HAFTA ÖNCE 5 HAFTA ÖNCE TAKİPÇİLER TAKİP ET Bu yazı abonelere özeldir. 1: Sosyal medyada paylaştıktan sonra yazıyı okuyabilirsiniz. 2: Yazıyı okumak için sosyal medyada yaptığınız paylaşıma tıklamanız gereklidir. KODLARI KOPYALA HEPSİNİ SEÇ TÜM KODLAR KOPYALANDI Can not copy the codes / texts, please press [CTRL]+[C] (or CMD+C with Mac) to copy İçindekiler