Namlunun ucundaki iktidar ve yeni soğuk harbin kodları

  Müttefiklerle savaşmaktan daha kötü tek şey, müttefiksiz savaşmaktır demiş Winston Churchill ikinci dünya savaşının en sıcak günlerinde.  ...

 

Müttefiklerle savaşmaktan daha kötü tek şey, müttefiksiz savaşmaktır demiş Winston Churchill ikinci dünya savaşının en sıcak günlerinde.  

Bugün dünyaya bakarken, Churchill’in bu sözünün ABD-Çin rekabetinin gölgesinde yeniden anlam kazandığını görüyoruz.

ABD-Çin rekabeti çeşitlenerek farklı cephelere yayılırken yeni soğuk savaşın daha belirgin bir karakterde ön plana çıktığını müşahede ediyoruz.

ABD açısından Çin’i çevrelemek sadece bir askeri caydırıcılık meselesi değil.

Onun da ötesinde geniş tabanlı bir ittifak mimarisi gerekiyor. Benzer bir durum Çin açısından da geçerli. Çin de Kuşak ve Yol Girişiminden BRICS ve ŞİÖ’ye varana değin alternatif bir müttefikler zinciri inşa etmenin derdinde.

Çin “ittifak siyasetine” her ne kadar karşı dursa da inşa edilen uluslararası mekanizmalar ve Moskova ile ilan edilmemiş bir ittifak niteliği taşıyan “sınırsız ortaklık” da bu tablonun bir parçası.

Sadece ittifaklar inşa etmek ya da yeni ortaklar kazanmak bu savaşın kazanılması için yeterli değil.

Çin’in geçtiğimiz günlerde şaşaalı bir şekilde sergilediği askeri geçit töreni ve dolayısı ile askeri kapasite de belirleyici bir faktör olarak önümüzde duruyor.

Saflar belirginleşmiş durumda.

Bir yanda Çin, Rusya, Kuzey Kore ve İran’dan oluşan bir “çok kutupluluk ekseninden” söz edebiliriz.

Diğer yanda ise ABD öncülüğünde savunma harcamalarını sürekli arttıran bir NATO var.

Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü (SIPRI) verilerine göre 2024 yılında NATO üyesi ülkelerin toplam askeri harcaması yaklaşık 1.5 trilyon dolar seviyesinde.

Bunun %66’sını tek başına ABD’nin 997 milyar dolarlık harcaması oluşturuyor.

2024’te Çin yaklaşık 314 milyar dolar, Rusya 149 milyar dolar savunma harcaması gerçekleştirmiş.

Kuzey Kore’nin rakamları bilinmese de düşük olduğu tahmin ediliyor.

SIPRI’ye göre 2024’te İran’ın askeri harcaması ise yaklaşık 7,9 milyar dolar.

Çin, Rusya, Kuzey Kore ve İran’ın yıllık savunma harcaması kabaca 480-490 milyar dolar seviyesinde.

Yani, ABD tek başına Çin-Rusya-İran-Kuzey Kore toplamının iki katına yakın harcama yapıyor ve bu da bloklar arasındaki dengesizliğin ekonomik temeline işaret ediyor.

Çin ve Rusya’nın öncülüğünü yaptığı blokta asker sayısı anlamında kapasite ciddi seviyelerde.

Kağıt üstünde aktif personel sayısı NATO’dan fazla.

Mevcut NATO üyesi 32 ülkenin aktif asker sayısı yaklaşık 3,37 milyon kişi.

Çin, Rusya, Kuzey Kore ve İran ülkelerinin asker sayısı ise toplam 5 milyon civarında.

Fazla asker artık daha güçlü bir askeri kapasite anlamına gelmiyor. Modern harp artık teknolojinin ve ekosistemlerin çarpışması olarak değerlendiriliyor.

Diğer yandan teknoloji de günümüz savaşlarının en vazgeçilmez parçası. Çin, askeri-sivil füzyon stratejisi ve “akıllı savaş” yaklaşımı ile geleceğin savaşını simüle eden sistemleri entegre etmeyi deniyor.

Son askeri geçitte görücüye çıkan insansız denizaltılar, lazer güdümlü hava savunma sistemleri bu yaklaşımın alametleri.

Nükleer tabloya baktığımız zaman ise Rusya ve ABD nükleer başlık sayısında yarışıyor. Çin’in de yükselen bir grafiği söz konusu.

Hava gücünde NATO’nun ciddi bir avantajı olsa da Çin ve Rusya J-20 ve SU-57 gibi uçaklar ile aradaki farkı kapatmanın derdinde. Çin’in altıncı nesil savaş uçaklarını test etmesi ise oyun değiştirici bir etki doğurabilir.

NATO üyesi ülkelerin birleşik hava gücü çeşitli görevlerde kullanılan toplam 22.000’den fazla askeri uçaktan oluşuyor.

Dolayısıyla gökyüzünde sayı üstünlüğü NATO’da olsa da, Çin’in altıncı nesil projeleri ve Rusya’nın yeni nesil platformları oyunun kurallarını değiştirme potansiyeli taşıyor.

Denizlerde egemenlik hala NATO blokunda.

ABD Donanması, 11 adet nükleer uçak gemisi ile 2. Dünya Savaşı sonrası dönemin en güçlü donanması konumunda.

Çin, parça sayısı kapsamında ABD donanmasını geçse de uçak gemisi sahipliğinde geride.

Çin donanması son on yılda iki uçak gemisini (Liaoning ve Shandong) hizmete sokmuş üçüncü ve daha büyük bir gemiyi (Fujian) denemeye başlamış vaziyette.

Örnek olarak denizaltı gücü karşılaştırıldığında, NATO tarafında özellikle ABD’nin 68 adet nükleer tahrikli denizaltısı kritik bir caydırıcı güç unsuru.

Diğer yandan Çin’in kıyı savunma sistemleri de son derece gelişmiş durumda.

Çin gemi sayısını artırarak denizlerde boy göstermeye çalışsa da, okyanuslarda caydırıcılığın temel faktörü hala uçak gemileri ve nükleer denizaltılar. Dolayısı ile bu denklemde ABD ve NATO önde görünüyor.

Yapay zeka alanında ise ABD ve müttefikleri yarı iletken ve yazılım dünyasının omurgasına sahip.

Çin benzer bir ölçekle tempoyu yakalamaya çalışıyor ama ileri düzey çipler konusunda uygulanan yaptırımlar ile boğuşuyor.

NATO, 75 yıllık bir standart.

Yıllardır yapılan tatbikatlar, planlama, komuta-kontrol vs. sayesinde görünür bir caydırıcılığa sahip.

Çin-Rusya hattı ise şimdilik “sınırsız ortaklık” beyanından ibaret.

Sahada coşkulu bir yakınlık olsa da koordinasyon ve ekosistem problemleri had safhada.

Kuzey Kore ise bu tabloda “gürültüyü artıran” bir unsur ancak bölgesel açıdan özellikle de Çin’in manevra alanını genişleten kullanışlı jeopolitik bir enstrümana dönüşebilir.

Burada önemli olan askeri açıdan devamlılık nasıl sağlanabilir ve tekno yoğun tempo nasıl yakalanır?

NATO ekonomileri, inovasyon-sanayi döngüsünü hızlı çeviriyor ve tedarik zincirini çeşitlendiriyor.

Rusya yaptırım koridorunda, Çin; çip erişimi gibi alanlarda sürtünme yaşıyor.

Hülasa, bu maratonu, nefesi uzun olan koşacak.

Son kertede tabloya baktığımız zaman NATO’nun para-teknoloji-ittifak üçgeni bir süreklilik vaat ediyor.

Çin-Rusya-Kuzey Kore ekseni yakın çevresinde savunma derinliği yığarak bir denge kurmaya çabalıyor. Ama giderek gelişen ve esnek de olsa ortaklığı geliştiren ve derinleştiren bir çaba söz konusu.

İran ise eksenden kopuk bir duruş sergilerken BRICS ve ŞİÖ gibi kurumlar içerisinde kendisine destek arıyor.

Sonuç olarak ABD, müttefiklerini sıkı bir ağ mimarisi içinde toparlayarak küresel hegemonya mücadelesinin sıcak “aşamalarına” hazırlanıyor.

Çin ise, Mao’nun meşhur “iktidar namlunun ucundadır” şiarını yeniden hatırlatır biçimde, uzun süredir ihmal ettiği askeri caydırıcılığı tekno-yoğun bir zeminde halk savaşı konsepti (askeri-sivil füzyon) içinde yeniden inşa ediyor.

Küresel hegemonya rekabetinin ve yeni soğuk savaşın geleceğini büyük ölçüde ekonomik dayanıklılık ve teknolojik inovasyon belirleyecek.

YORUMLAR

TÜM YAZILARI YÜKLE. YAZI BULUNAMADI. HEPSİNİ GÖSTER. DEVAMINI OKU: YANITLA İPTAL SİL By ANA SAYFA SAYFALAR YAZILAR TAMAMINI GÖSTER ÖNERİLER Etiketler ARŞİV ARAMA TÜM YAZILAR ARAMAYA UYGUN BİR YAZI BULUNAMADI ANA SAYFAYA DÖN PAZAR PAZARTESİ SALI ÇARŞAMBA PERŞEMBE CUMA CUMARTESİ PZR PZT SAL ÇAR PER CUM CMT OCAK ŞUBAT MART NİSAN MAYIS HAZİRAN TEMMUZ AĞUSTOS EYLÜL EKİM KASIM ARALIK OCK ŞBT MRT NSN MAYIS HAZ TEM AĞT EYL EKM KSM ARL ŞİMDİ 1 DAKİKA ÖNCE $$1$$ DAKİKA ÖNCE 1 SAAT ÖNCE $$1$$ SAAT ÖNCE DÜN $$1$$ GÜN ÖNCE $$1$$ HAFTA ÖNCE 5 HAFTA ÖNCE TAKİPÇİLER TAKİP ET Bu yazı abonelere özeldir. 1: Sosyal medyada paylaştıktan sonra yazıyı okuyabilirsiniz. 2: Yazıyı okumak için sosyal medyada yaptığınız paylaşıma tıklamanız gereklidir. KODLARI KOPYALA HEPSİNİ SEÇ TÜM KODLAR KOPYALANDI Can not copy the codes / texts, please press [CTRL]+[C] (or CMD+C with Mac) to copy İçindekiler